16 Nisan 2020 Perşembe

Orman Fablı, 2016 Bilgi Evleri Yarışması Birincisi.


                               Kızıl Pelerin                               

   Hayvanların içini sımsıcacık eden bir hava vardı ormanda. Günlük işleri yetiştirme telaşı her zamanki gibi devam ediyor, tavşanlar bir oraya bir buraya doğru koşuşturuyordu. Baykuş Gazetesi'nin dağıtıcıları İkiz Baykuşlar gülümsemeye çalışıyor ancak alınlarından akan ter damlaları buna hiç de yardımcı olmuyordu. 
   Derken gazeteler bitmeye yüz tutmuş ve eve dönme vakti gelmişti İkiz Baykuşların. Son ağaç kümesini de geçip Kızıl Tavşan'a ''Aslan Kral ve Egosu'' başlıklı gazeteyi teslim ettikten ve tavşanın saygı konulu, aslan krallığını kötüleyen nutuklarını dinledikten sonra eve dönebileceklerdi.
   Kızıl Tavşan bembeyaz tüylerinin ara ara kızıla çalmasından dolayı bu ismi almıştı ancak ormanın aslan krallığına yakın taraflarında Huysuz Tavşan olarak tanınırdı. Göl sakinlerinin ona Evhamlı olarak hitap etmesine karşın yeraltı hayvanları ona Kızıl Pelerin der, çokça severdi.
   Elbette ki seveceklerdi: Kızıl Pelerin onları hor gören ve fare ailesine ''Patinin çamuruyla büyük işlere bulaşma!' diyen Aslan Kral'a her daim karşı gelirdi. Saygı ve sevginin hayvan topluluğunu geleceğe bir adım daha yaklaştırdığını söyler, protestolar ederdi.
İşte bu yüzden orman halkının büyük bir çoğunluğu Kızıl Pelerin'i hiç mi hiç sevmez birilerini teselli ederken ''Aman canım sen de! Kızıl Pelerin gibi değilsin en azından, şükret haline.'' derlerdi. Başlarda bu durum Kızıl Pelerin'i çok üzer, o da suçu kendisinde arar ve hayvanlar onu sevsin diye türlü türlü planlar üretirdi. Ancak şimdi kim olduğundan ve ne istediğinden emindi. O, Kızıl Tavşan idi. Saygıyı, taşeron işçileri farelerle, Krallık arasındaki eşitliği pekiştirmek istiyordu. Tek sorun henüz bu emelini nasıl gerçekleştireceğini bilmemesiydi. Kendisini on yıl sonra hayvanların yüzlerinde gülümsemeyi eksik etmediği bir ormanda görüyor, bunu başarabileceğine inanıyor ancak yöntemini bilmiyordu. Aslına bakarsanız yöntemini bilmediği gibi vadide saygıyı yayma fırsatının onun patilerine kadar geleceğinden de haberdar değildi. 
  Güneşin ormanı çokça aydınlatmasına rağmen yine son derece kasvetli bir güne uyanmışlardı. Havadaki elle tutulur endişenin ve hüznün sebebini çok geçmeden öğrenmişlerdi. Kral'ın kızı Prenses Kabarık Yele, tedavisi sadece Kral'ın amansızca nefret kustuğu taşeron farelerinde bulunan fare gribine yakalanmıştı!
Fareler bu hastalığa bağışıklık sahibiydi ancak göz yaşları kullanılarak ilaç yapılabiliyordu.  Aksi takdirde virüs zavallı hayvanı ölümün keskin pençelerine atıyordu. 
   Neredeyse herkes Kral'ın farelerden yardım istemeyeceğini düşünüyor ancak tahtın tek varisi olan evladını ölüme gönderemeyeceğinin de farkındaydı. Şaşkın ve endişeliydi. Herkes kaplanların bu durumdan faydalanıp ormana saldırı düzenlemelerinden korkuyorlardı. 
Ancak Kızıl Pelerin diğerlerine rağmen rahat ve kararlıydı. Kararlıydı çünkü vadiye saygı ve sevgiyi tekrardan nasıl getirebileceğini bulmuş ve bunu uygulamaya koyacaktı. Eşyalarını topladı ve ilk sarmaşık treniyle krallık bölgesine doğru yola koyuldu. Yalnız da değildi, yanında yakın arkadaşı Karbeyaz vardı.
  Karbeyaz, fareler arasındaki en atik ve zeki olanıydı. Daima ne yapılacağını bilirdi. Krallık topraklarına girdiklerinde aslanların fısıldaşmaya Huysuz ve Köle'nin -farelere Köle derlerdi- burada ne işi olduğunu tartışmaya başlamışlardı. Bazıları rahatsızlıklarını belli etmek istercesine sesli sesli hırlamaya başlamıştı. 
  Derken çok geçmeden saraya vardılar, muhafızlara kralla görüşmek istediklerini belirttiler. Bu isteği duyunca oldukça şaşıran aslan gardiyanlar küçümser bir bakış atıp Kral'a haber gönderdiler.
   Bundan sonraki iki saat kızına üzülmekle meşgul (!) Kral'ın görüşme isteklerini onaylamasını beklemekle geçti. Fazlasıyla sıkılmışlardı ancak pes etmemekte kararlıydılar. Can sıkıntısından daima oynadıkları yıldız saymaca oyununu oynuyorlardı ancak heyecandan elliden ileri gidemiyorlardı. 
Neyse ki sonunda Kral isteklerini kabul etti ve görüşme için toplantı salonu adını verdikleri salona doluştular. Heyecanları beklerken olduklarından kat be kat artmıştı. Bir iki dakika içerisinde Kral odaya girmiş ve iki arkadaşa buraya neden geldiklerini sorarcasına bir bakış atmıştı. Kral'ın kızgın bakışlarının yükü altında ezildiğini fark eden Kızıl Pelerin boğazını temizleyerek söze başladı:
''Öncelikle hepinize merhaba demek istiyor ve sevgi dolu dileklerimi sunuyorum. Talihsiz olayı duyduk ve bir şeyler yapılması gerektiğine karar verdik.''
  Salon kahkahalara boğulmuştu ve Kızıl Pelerin kendisini zor tutuyor, bu sırada Karbeyaz doğa anadan sabır dileniyordu. Kızıl Pelerin kararlılıkla konuşmasına devam etti. 
''Evet efendim, doğru duydunuz sizlere yardım teklif etmeye geldik.''
 Kral hışımla ayağa fırladı ve:
''Yeter! Daha fazla küstahlık yaptığınıza şahit olmak istemiyorum, muhafızlar bu iki hadsizi zindana atın!'' dedi.
  İyi bir niyetle buraya geldiklerinden ve aksi bir durumda Prenses'in öleceğinden, bu kibrin yersiz olduğundan, saygının tek temel kural olduğundan bahsederek muhafızlar eşliğinde zindana bir geceliğine misafir oldular. Her ne kadar Karbeyaz büyük bir endişeye kapılsa da Kızıl Pelerin, Kral'ın tekliflerini kabul edeceğinden emin olmanın verdiği rahatlıkla saman döşeğe uzandı. 
  Sabahın ilk ışıklarının zindanın parmaklıklarını aşıp içerisini aydınlatmasıyla muhafızların zindana gelip sert hareketlerle hayvanları Kral'ın huzuruna getirmesi bir oldu. Neye uğradıklarını şaşıran Karbeyaz ve Kızıl Pelerin iki dakika içerisinde salona varmıştı. Kral daha önce hiç görmedikleri kadar çaresiz duruyordu ve söyleyecek epey şeyi olduğu pençeleriyle tuttuğu gergin ritimden belliydi. Kral, Kızıl Pelerin'in zihnini okuyormuşcasına gür bir sesle şunları söyledi:
-cümlenin ortalarına doğru yutkunarak-
  ''Kızıma yardım teklifinizi kabul edeceksem şunu belirtmeli ki bu olayın krallık dışına çıkmasını istemiyorum.''
   Karbeyaz ve Kızıl Pelerin çok sinirlenmişti. Nasıl olur da yardım sağlayacak kişiler onlar olmasına rağmen böyle aşağılayıcı ve bencilce sözler işitirlerdi! Akıl alacak iş değildi. Karbeyaz dayanamadı ve beklenmedik bir hareketle söze daldı:
   ''İtiraz ediyorum! Ben ve arkadaşım bu topraklara eşitlik ve barışı getirme umuduyla geldik, zindanda bulunduğumuz her vakitte  sabrettik. Vazgeçmedik ve bu saatten sonra da vazgeçmeye niyetimiz yok.''
   Karbeyaz da dahil odadaki herkes bu ani çıkışın verdiği şaşkınlık halinden kurtulmaya çalışıyordu. Kral sinirden kıpkırmızı kesilmişti ve gönülsüz bir şekilde Krallık Meclisi'ni toplantıya çağırdı.Yaklaşık iki saatlik toplantının sonucunu beklerken iki arkadaşın yüreği güm güm atıyordu. Nihayetinde kralın sözcüsü toplantı salonunun kapısından çıkan ilk kişi oldu ve sözlerine derin bir nefes alarak gönülsüz bir şekilde -kral kadar olmasa da- başladı:
   ''Uzun süren bir beyin fırtınası sonucu verdiğimiz karar şudur: Krallık Şurası olarak Fare Karbeyaz ve Tavşan Kızıl Pelerin'in yardım tekliflerini kabul ediyoruz.''
   İki arkadaş kulaklarına inanamıyordu. Çok geçmeden Karbeyaz'ın zorla tuttuğu gözyaşları diğer farelere göre oldukça uzun olan bıyıklarından sarayın pahalı halısına doğru süzülmeye başladı. 
Kızıl Pelerin ise kendisini zaferin verdiği uyuşturucu etkisi yaratan hissin kollarına bırakmıştı. Mutluluk gözyaşları döktüğünün çok sonra farkına vardı çünkü meşguldü. Mutluluğun onu götürdüğü uçsuz bucaksız diyarları gezmekle…


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder