28 Nisan 2020 Salı

Öğretmenlerime Mektup 05/02/19


                                            Öğretmek Kutsaldır

                                                                                                 Emektar Öğretmenlerime.
    Öğretmenlik kutsal bir meslektir deriz, her yıl 24 Kasım’da emektar öğretmenlerimizi Atatürk’ün “Öğretmenler! Yeni nesil sizlerin eseri olacaktır.” sözleriyle kutlar, teşekkür eder, minnetimizi belirtiriz.  Ancak bütün öğretmenlerin milyonlarca öğrencinin minnetini hak edip etmediğini hiç düşünmüş müydük? Öğretmenlik miydi kutsal olan yoksa öğretmek miydi, bu soruları hiç sormuş muyduk?
   Bazı akşamlar babamla karşılıklı oturur ve sohbet ederiz, bana çocukluktan başlar askerliğe kadar bütün anılarını tekrar tekrar anlatır, eski arkadaşlarını, eski okulunu en ufak detayına kadar hatırlar, bütün akşamı bu şekilde geçiririz.  En az iki üç saat boyunca anılarını bayıla bayıla anlatır babam, ben de oturur heyecanla anılarının sonunu, çıkardığı dersleri dinlerim.  Son zamanlarda ise bir şey dikkatimi çekiyor. Babam arkadaşlarıyla gittiği bilardo salonlarındaki masaların rengini dahi hatırlarken çoğu öğretmeninin soyadını hatırlamıyor ya da yanlış hatırlıyor.  Bu detayı fark ettiğimde oturdum ve düşündüm, ilkokuldan bu yana öğretmenlerimi tek tek saymaya çalıştım, pek başarılı olamadım, neredeyse hepsinin yüzleri hafızamda bir yer etmiş olsa bile pek çoğunun adını hatırlamıyordum.
    Haftanın beş gününün sekiz saatini okulda geçirir, kulüp faaliyetleriyle on, belki on iki saatimizi koridorlarda geçirir, okulu ikinci evimiz belleriz. Kendimizi ne kadar ait hissettiğimiz noktası biraz bulanık da olsa üniversite hazırlığına başlamış öğrenciler neredeyse okulda yatıp okulda kalkar duruma gelir. Durum böyleyken yıllar sonra nasıl ikinci evimizle bağımızı kesebilir, her teneffüs çözemediğimiz sorularımızı götürdüğümüz öğretmenlerimizi unutabiliriz, kendimizi bu koridorlara tam olarak ait hissedemeyiz? 
   Öğretmenlerimizin bizlere sadece müfredatı, başımızda üniversite sınavına geri sayım yaparak anlatması, hatalarımızı öğretici bir derse çevirmek yerine çoğu zaman cezalandırması, bizleri motive etmek yerine ağır bir stres altına sokması bu sorulara cevap olarak verilebilir. Temeldeki sıkıntı, yıllar sonra bütün isimlerin birbirine karışması, zihnimizde bütün yüzlerin bulanıklaşmasının sebebi çoğu öğretmenimizin bize sadece müfredatı anlatıyor oluşu, hatırlanmak, bizlerde iz bırakmak ve geleceğin yeni nesillerini oluşturmak için bir şey yapmıyor oluşudur.
   Öğretmek, sadece üniversite sınavına hazırlamak, öğrencinin netlerini arttırmak ya da maaş almak için okulda derslerde akıllı tahtadan sunum açarak zaman öldürmek değildir. Bunlar elbette bir öğretmenin görevidir (Üniversite sınavına tam teşekküllü hazırlanmamızı sağlamak.) ancak gelecek nesillerimizi yüceltecek, vatana hayırlı evlatlar haline getirecek bilgiler bunlardan ibaret değildir. Öğretmek her şeyden önce öğrenciye kendisini kanıtlaması için, yeteneklerini, alanlarını keşfetmesi için yardımcı olmak, sosyal faaliyetlerde bulunması, yazması, okuması için teşvik etmektir. Nasıl yazılacağının, nasıl okunulacağının yolunu çizmektir. Nasıl kalem tutacağını göstermektir öğrenciye. Gerçekten iyi bir öğretmen olabilmek öğrenciye dokunabilmeyi gerektirir, haftanın beş gününü okulda geçiren bu öğrencinin en çok gördüğü insanlar olarak öğretmenlerimizin görevi bizlere doğruyu yanlıştan, iyiyi kötüden ayırabilmenin yolunu çizmektir.
   Her ders bir şiir okumak mesela, öğrencinin sahip olduğu stresi sınav kaygısından, başarısızlık korkusundan bahsederek arttırmak değil de bir Kafka, Dostoyevski, Tanpınar kitabından bahsetmek… Öğrencinin ilgi alanına göre onun mesleki yönlendirilmesine, kulüplerle yeteneğini icra edebilmesini sağlama, öğrencileri tanıma…
   Öğretmenlik değil, öğretmek, öğrenciye dokunabilmek, tanıyabilmek, potansiyelini fark edebilmek kutsaldır, büyük bir sorumluluğu üstlenebilmeyi gerektirir. Herkes sunumlardan konu anlatabilir, fizik sorusu çözebilir ancak herkes yıllar sonra onları hatırlayacak, yazdıkları her yazıda okuma yazmayı öğrettiği,  yazmaya teşvik ettiği ve fark ettiği için minnet duyacak öğrencilere sahip olamaz.
   Kendisini mesleğine adamış, emektar öğretmenlerime, şu an olduğum yere gelebilmemi sağlamış bütün öğretmenlerime yazmayı devam ettirmeyi, öğrenmeyi, okumayı ve sorgulamayı borç bilirim. Teşekkür ederim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder